Dördüncü Kısım

                                              GARBAGE FACTORY












4.1 


Karanlık her yerdeydi. Göğü kapsıyor, her bir sütun ve kaidenin şekline bürünüyordu. Adeta yok olmanın eşiğine gelen ruhumu sarıp sarmalıyor, besliyordu. Aydınlığa ulaşmak çaba gerektiriyordu. Belirli bir zamanda belirli yerlerde olmak gerekirdi, aydınlığı hissetmek için. Ama Karanlık daima oradaydı. Belirli bir zamanı veya mekanı yoktu. Her daim ona ulaşmak mümkündü. Ama ya Karanlığı hissedebilmek ? Daima orada olmasına karşın O'nu hissetmek neredeyse imkansızdı.




Uyandığımda yanı başımda antenler sarkıyordu. İlk başta bu antenlerin sahibini Robin zannetmiştim. Ne de olsa her gün yanıma uğruyor, gerekli pansumanları gerçekleştiriyordu. Ama yanımda duran bu canlı Robin değildi! Daha dik duruşlu, atılgan bir antenleri vardı. Kendinden emin duruşunda askeri bir hava seziliyordu. Bir anda irkildim.


- " Sen de kimsin!?" dedim.

Duruşunu hiç bozmadan gözlerimin içine baktı. Durum pek de iç açıcı değildi. Bir lif yığınına yatmışken başınıza birinin dikildiğini düşünün, pek uygun bir zaman değil gibi görünüyor.

- " Benim adım Will. Seni bilgilendirmek için geldim. Aslında biz yoldaş sayılırız. " dedi, yüzüne hiç yakışmayan bir sırıtışla.

O kahverengi değildi! Vücudu, güneşin daha koyu renklerine bürünmüştü. Dışarıdayken farklı sütunlarda bu tarz renkleri görmüştüm. Ama daha farklı bir şey hissettim.

- " Son olaylardan dolayı fazla irkilmeye başladım. Kusura bakmayın, lütfen. Ama irkilmenin sebebi renginiz değildi. Ben şey yani.."

- " Salgımı hissetmemen normal Greg. Senin yuvanda doğmadım. Farklı bir yuvadan geliyorum. Hatta bu yuvaya gelen tek yabancı ben sayılırım galiba. Yalnızca toplantılara katılmak için çağrılıyorum." dedi.

- " Şey ben yabancıların yuvaya girebildiklerini bilmiyordum. Kraliçe bu konuda çok katıdır, sizin farklı bir özelliğiniz olmalı. " dedim.

- " Sana neden 'çaylak' dediklerini şimdiden anladım. Belli ki politik konulardaki bilgin epey zayıf. Kraliçe ne kadar yabancı yuvalarla iletişime geçmese de oralarda neler olduğunu merak ediyor. Merak, kıt bir zihni bile harekete geçirebilir. Burada 'kıt' zihni Kraliçe için söylemediğimi belirtmem gerekir mi bilemedim. Neyse bana temsilci de diyebilirsin." dedi.
Yüzündeki sırıtışa görmezden gelirsem, diğer özellikleri gerçekten göz alıcıydı. Kanatları bizim türdeşlere benzese de bacakları daha farklıydı. Daha iri ve sütun veya kaidelere tutunma bakımından daha elverişliydi.

- " Peki ya toplantı bugün mü? " dedim heyecanla.

- " Maalesef, evet. Ve sen orada olacaksın. Kraliçenin katılıp katılmayacağı her zaman ki gibi belli değil. O güzel uykularından birini çekiyordur kesin. " dedi, kıkırdayarak.

- " Benim şimdi ne yapmam lazım, şey birini çağırmalı mıyım ya da..."

- " Öncellikle sakin olmalısın. Ne de olsa bu yuvada Kara Tırpan olarak anılıyorsun. Lakabını saçma bulsam da hikayen inandırıcı. Gördüklerimden sonra " dedi, beni süzerek.

- " Kara tırpan mı? Bu daha önce hiç duymamıştım. Ben bu toplantı için donanımlı olduğumu düşünmüyorum Will."  dedim.

- " Sıkıntı yapılacak bir şey yok, kimse senden fikir beyan etmeni istemiyor. Senin ilk öncelikle anlaman gerek şey ; O toplantıdaki her bir aristokratın, tüdeşlerin gözünde bir önemi var. Onlardan yeni bir fikir kimse beklemiyor. Bekledikleri tek şey onları heyecanlandıracak bir hayat hikayesi veya hayranlık uyandıracak özellikler. Mesela senin şu hırpani vücudun ve gereksiz lakabın. Bu iş için biçilmiş bir kaftansın! " dedi, kahkaha atarak.

- " Anladım." dedim, fazla bozuntuya vermeden. Herkesin beni 'çaylak' olarak görmesi yetmezmiş gibi bir de kara tırpan çıkmıştı başıma.

- " Hadi bakalım, bu kadar sohbet yeter. Bekletilmekten hoşlanacaklarını hiç sanmıyorum." dedi ve dar kovuktan dışarı çıktı.




4.2



Toplantının yapıldığı yer, yuvanın diğer yerlerinden çok farklıydı. Tavanda çok farklı materyal içeren taşlar yerleştirilmişti. Parlayabilen taşlar! O kadar ilgi çekiciydi ki, aynı gece gökyüzünde görülebilen yıldızlar gibiydi. Alanın köşelerinde yer alan duvarlara -benim kaldığım kovuktaki gibi- küçük oyuklar açılmıştı. Her birinde birbirlerinden farklı sütun yaprakları vardı. Daha önce hiçbir yerde görmediğim renklere sahiplerdi. Toplantı yerinin tam ortasında ise; beş sivri köşesi olan oyulmuş bir taş vardı. Bu taşın her bir ucunda vekiller duruyordu. Bu taşın iki yeri boştu, Will ve benim yerlerim.

- " Will bakıyorum da yanına sana yakışacak bir yoldaş bulmuşsun " diye kıkırdadı bir köşede ki vekil.

- " Ah Terry. Bu toplantıda seni canlı görebileceğimi hiç sanmıyordum. Gördüğüme de pek sevinmedim eski dostum. " diye kıkırdadı, her zaman ki gibi alaycılığıyla Will.

Terry, aynı işçi sınıfındaki türdeşlere benziyordu. Pek farklı bir görüntüsü yoktu, tellerinin aşırı yıpranmış görüntüsü dışında. Will söylenmeye devam etti.

- " Aranıza yeni biri geldiği sık görülmez dostlar. Hele o yeni gelen sizin gibi işe yaramaz birer tembel değilse!" dedi, eğlenerek Will.

- " Demek bahsettikleri şu Kara Tırpan bu?" diye gözleriyle beni ilmek ilmek eden bir dişi vekil.

Will, hemen koruyucu yaklaşımıyla atıldı.

- " Bahsedilenlerin hepsi doğru, yoksa Greg aramızda yeri olmazdı. Belli ki Kraliçe bu konuyu detaylıca araştırmıştır Richelle." dedi Will.


Richelle, gayet alımlı bir altı bacaklıydı. Karşı cins gözlemlerim hep sığ ve yaman olmuştur zaten. Tam gözlemlemeye başladığımda ise,

- " Bu kadar sohbet yeter. Artık işinize dönmenin vakti. Halk açlıktan kırılmadan bir çözüm bulmamız gerekli. Yeni gelen türdeş Greg'e  de fazla yüklenmeyin. Hem onun katetmesi gereken uzun bir yolu var." dedi, ortamdaki en yaşlı vekil. Telleri o kadar kırış kırıştı ki, bir rüzgarda kopup gidecek gibi görünüyordu. Duruşu ise asillikten uzaktı. O yalnızca yorgun gözüküyordu.

Will vekile dönerek, her zaman ki alaycılığıyla;

- " Peki Bay Oliver hazretleri" dedi.

Oliver, bıkkınlığını gizlemeden hantal bir şekilde yerinde kıpırdandı.

- " Peki, halkın sıkıntılarıyla başlamak istiyorum. İlk öncelikle Terry, halkı en iyi gözlemleyebilen, onların içinde kendini yabancı hissetmeyen bir tek sen varsın. Bize bu mevsimdeki gözlemlerini açıklar mısın ? " dedi Oliver.

Terry duruşunu dikleştirerek,

- " Halk, her Uyumsuzluk mevsiminde olduğu gibi olaylardan bi haber. Kendi aralarındaki sohbetlere dalmış durumdalar, çalışma tempolarındaki azalma salgılarını gevşetti. Şu sıralar tek sorunları Eltanin'in yüce ışığını tam anlamıyla hissedememek. Ama aralarında zeki olanları da var. Yiyecek stoklarını merak edip sorguluyorlar. Ekim arazilerinin ve toplanan yaprakların, bu artacak olan nüfuza yetebileceğine şüphe ile bakıyorlar. Biliyorsunuz ki larvalarda ki minik türdeşlerimizi Uyumsuzluk mevsiminin sonunda uyandıracağız." dedi  Terry.

- " Evet, başlıca sorunumuz her zaman ki gibi nüfuz ve yiyecek. Peki ya sen Richelle, ekim arazilerimiz ne durumda?" dedi Oliver.

- " Ekim arazileri diğer yıllara oranla verim düşüklüğü yaşamıyor. Ama nüfusumuzun çoğalmasına karşın ekim arazilerimiz hep aynı boyutlarda kaldı. Kraliçenin dağılım politikasını hepimiz biliyoruz. O yüzden ekim arazilerimiz yetersiz gibi görünüyor. Yine de bu Uyumsuzluk mevsimi atlatabiliriz. " diyerek konuşmasını sonlandırdı Richelle.

- " Bu iyi, evet. Şey politikayı tabi ki de biliyoruz. Yine de bu sıkıntılarımızı Kraliçeye aktarabiliriz. " dedi karamsarca Oliver.

-" Ne değişecek ki ? Kraliçemizin rüyalarına sonsuz saygım var. Fakat bir yuva kendi içinde çeşitlenip çoğalamaz." dedi Will.

- " Kraliçemiz, elbet de bu fikrini sonsuza dek sürdürmez. O bu yuvanın geleceğini belirleyen en önemli faktör." dedi saygıyla Oliver. Fazla itaatkar görünüyordu, bu iyiye işaret değil.
 Sonra devam etti, davetkar bir şekilde.

- " Peki ya sen Greg. Seni zorlamak istemem ama sen de bir vekilsin sonuçta. Eğer seninde fikirlerin varsa bizimle paylaşabilirsin " dedi Oliver.

- " Ben, şey sizin gibi deneyimli türdeşlerin arasında bulunmaktan dolayı çok heyecanlıyım. Ama madem fikirlerime önem veriliyor, bende açıklayabilirim. " dedim, keşke açıklamasaydım.

Robin'in bana önceki gün söylediklerini çok düşünmüştüm. Ve o fikirleri birebir aktardım, vekillere.
Ardından ise gruba bir şok dalgası vurmuş gibiydi. Oliver'ın gözlerindeki korku tarif edilemez durumdaydı. Terry dik duruşunu kaybetmiş, hafifçe sallanıyordu. Richelle ise o her dişi gibi bu yeni fikre meraklı davranıyordu. Will ise yine o ahmak sırıtışlarından birini sergilemekteydi.

- " Bu oldukça zekice bir fikir Bay Greg. Belli ki savaş meydanında gösterdiğiniz beceriyi, Aristokrasi sınıfında da gösterecek gibi görünüyorsunuz." dedi ciddiyetle Richelle. Hikayelere oldukça meraklı bir görünümü vardı. Bu dişilerin savaşçılara olan düşkünlüğünü bir türlü anlamıyordum.

-" Bu fikir oldukça farklı, bunu kabul ediyorum. Fakat Kraliçenin belirlediği kurallara uygun değil. Bizim kutsal topluluğumuz diğer türlerle iletişme geçmemeli. " dedi Oliver.

- " Peki ya sütun yaprakları toplamak yerine onları yuvanın derinlerinde yetiştirsek" dedi, düşünceli bir şekilde görünen Terry.

- " Toprağın derinlerine inildikçe verim düşüyor. Organik maddeler, toprakların üst kısımlarında olur. Derinlerde sütun yaprakları yetiştiremeyiz." dedi Richelle.

- " O zaman ne yapabiliriz ki? Yine avcı grubunu çoğaltıp, türdeşlerimizin canını tehlikeye mi atacağız?" dedi Terry. Dışarıdan bakıldığında sorumluluklarını yerine getirebilecek biri gibi gözükmese de, halkını seviyordu. Bu sevgi, onun buralara kadar yükselmesinde büyük rol oynamıştı.

- " Bundan başka çare yok gibi gözüküyor. Bay Kara Tırpanın verdiği fikir fazlasıyla cüretkâr idi, fakat bunu uygulayamayız." dedi Oliver ve devam etti;

" Bu yüzden yine avcı gruplarını gözden geçirip arttırmaya gidelim. Kanatsız tüdeşlerimizi de artık avcı gruplarına serpiştirmeye başlamalıyız. Maalesef çözüm yollarımız kısıtlı, bundan sonra avcı gruplarını düzenleme işiyle ilgilenelim" dedi ve tam konuşmasını bitirecekti ki ortamda başka bir ses yükseldi;

- " Ya size farklı bir çözüm yolu olduğunu söyleseydim?" dedi Will. Bu sefer alaycılığından eser yoktu.



                                     





4.3 


- " Bu çok tehlikeli bir çözüm Bay Will." dedi Oliver.

Will'in fikri oldukça sıra dışıydı. Çözümü basit tanımlamıştı :

" Trüf Mantarları ekeceğiz!" demişti, birkaç dakika önce. Tüm odadaki vekiller ciddiyetle bu fikri düşünüyorlardı.

- " Tehlikeli olmayacağını söylememiştim. Fakat besin bulmak için daha fazla yoldaşlarınızı ölüme göndermekten iyidir. Daha önceki mevsimlere benzeyeceğini de hiç sanmıyorum. Diğer yuvalar bildiğinizden daha agresif durumdalar. Onlarında besinleri az, Uyumsuzluk geçtiği an ortalıkta besin toplama savaşları olacaktır. Bunu ön görmek zor olmasa gerek." dedikten sonra devam etti;

- " Bu Trüf mantarları oldukça besleyici. Hem bu işin uzmanına sormak lazım." dedi Will, Richelle dönerek.

- " Şey, evet gayet besleyici bir besin. Fakat sizde biliyorsunuz ki yan etkileri de mevcut. Trüf mantarlarını metabolizmamıza uygun fakat bilincimize değil. " dedi,Richelle.

- " Bilinç derken neyi kast ediyorsunuz?" dedim.

- " Trüf mantarları oldukça etkili bir uyuşturucudur Bay Greg. Yeterli tüketiminde bilinçte hafif unutkanlık ve ağır uykulara neden olabilir. " dedi, Richelle.

- " Kraliçemizin uykusuna sebep olan bir mantar türü mü yani?" dedim.

Tüm odadakiler sessizleşti. Sanki bilinen bir sırrı açık etmiş gibi görünüyordum. Bir tek Will sırıtıyordu, her zaman ki gibi. Henüz yeni tanışmamıza rağmen ona kanım ısınmıştı. Gerçek bir vekil gibiydi, yeni fikirlerle karşı zihnini hep açık tutuyor gibiydi.

- " Şu an ki konumuz Kraliçemizin tükettiği besinler değil Bay Greg. Lütfen konudan sapmayalım. Trüf mantarları oldukça besleyici bu doğru. Ama hikayeleri de duyduk Will. Bir yuvanın dağılmasında önemli rol oynadığını düşünüyoruz." dedi Oliver.

- " Yeni fikrim yalnızca Trüf mantarları yetiştirmek değildi. Asıl nedeni bu fikrin altında yatıyor. " dedi Will, o gözlerde tanıdık bir şeyler vardı. O tarz bakışları daha önce Robin'in gözlerinde de görmüştüm. Hırslı canlılara has bir bakıştı. Bir düşünce hırsla bezenmiş ise sonucu yıkıcı olabilirdi.

-  " Farklı bir tüketim şeklimi Will?" dedi, heyecanla Richelle.

- " Hayır, henüz böyle bir şeyin keşfinden haberim yok." dedi Will.

- " Bizi çatlatmadan söyleyecek misin artık şu fikrin altındaki sırrı!" dedi Terry, hırsla.

- " Ah pardon, sizi dışarıdan gözlemlemeye bayılıyorum da. Düşünebilen zihinleri izlemek gerçekten keyifli. Seninle ilgilenemediğim için üzgünüm Terry." dedi, gülümseyerek. Ve devam etti.

- " Bu fikir yuvanız için yenilik gibi gözükebilir. Ama sizin temin ederim, sizlerden hiçbirinizin anti-sosyal kişiliğini bozguna uğratmayacak. Bu karar alınırsa eğer bir temsilci seçeriz. O temsilci tüm görüşmeleri yapar ve beklediğinizden daha rahat teslimat gerçekleşir." dedi Will.

- " Dur bir dakika, ne teslimatı ne temsilcisinden bahsediyorsun sen Will?" dedi Terry, içinden lanet okuyarak.

Will bu çıkışı beklercesine gülümsedi. Duruşunu dikleştirdi, adeta başlarımızın üstünde yükseliyordu. Odada çıt çıkmıyordu. Tüm dikkatleri üzerinde topladığını bilen Will bu anın birkaç saniye tadını çıkardıktan sonra nihayet fikrini söyledi.


- "  Hazır olsanız iyi olur dostlar! Artık Ticaret yapma vakti geldi." dedi.



                                                                   ...



Toplantı bitmiş, herkes dağılmıştı. Will'in fikri epey mantıklı bulunmuştu. Ama Kraliçenin ve yuvanın katı kuralları Ticarete pek sıcak bakmıyordu. Fikrin altın dayanağı olmasaydı tabii. İletişimi kuracak yalnızca bir türdeş olacaktı. Yuvadaki başka hiçbir türdeş diğer yuvalardaki zorbalarla iletişim kurmayacaktı. Bir türdeş ile halledilecekti tüm bu sorunlar. Eğer karar Kraliçe tarafından onaylanırsa ilk olarak Trüf mantarlarının ekimine başlanacaktı. Richelle bu alanları şimdiden ayarlamıştı bile. Trüf mantarlarının yetişmesi Uyumsuzluk döneminin sonunda başlayacaktı. Yani Arınma döneminde hasat etmiş olacağız. Sonra da işin en zor kısmı vardı. İletişim, henüz temsilciyi bile belirlememiştik. Diğer yuvalara Trüf mantarları vererek ne tür besinler elde edilebileceğini bilmiyorduk. Ama bu fikir hepimizde heyecan uyandırmıştı. Ne bir türdeşin ölümüne neden olacaktık, ne de bir yıkıma. Son olarak Kraliçenin kararını beklemek kalmıştı. Tabii ne zaman uyanacağını kimse bilmiyordu.



                                                 

                                                                          -Trüf Mantarı (truffle mushroom)-


4.4




Toplantıdan sonra yapabilecek bir iş kalmamıştı. Avcı grubunda olmadığım için -kar temizleme bile olsa- bir işim yoktu. Oliver ve Terry toplantının çıkışında ayrılmayıp Will'in fikrini kendi aralarında değerlendiriyorlardı. Richelle ise hemen ayrılıp ekim arazilerini kontrol etmeye gitti. Will ise benimle biraz lafladıktan sonra yuvadan ayrıldı. Yalnız kalmıştım, işe yaramamanın verdiği acıyı bir yana bırakarak meydana doğru yöneldim. Eski grubumdaki türdeşlerden birini görme umuduyla aşağıya indim.


Meydan oldukça kalabalıktı. Meydana ayağımı atar atmaz meydandaki tüm antenler bana doğru dönmüştü. Bir an yerimde kıpırdamadan durdum, idrak edemediğim bir şey mi gerçekleşmişti ?
Salgıları o kadar kuvvetliydi ki, hayranlık ve minnettarlık ağırlıklı bu salgıların içinde adeta süzülüyordum. Hayranlıkları, onlara anlatılan hikayelerin resmi kanıtı önlerinde yükseldiği için olabilirdi. Minnettarlıkları ise kendi aralarından bir yoldaşın böyle bir mevkiye yükselmesi onları gururlandırıyordu. İşe yaradıklarını gördüklerinde içleri rahatlıyordu sanki. Sakince aralarında yürüdüm, itiraf etmem gerekirse bu durum çok hoşuma gitmişti. Dikkatlerin üzerimde olması kendimi daha iyi hissetmeme neden oluyordu. Ah! Robin şu an burada olsa benimle alay ederdi kesin. Bencilliğime çamur atıp dururdu. Yüzümde hafif tebessümle halkımın arasında yürümeye devam ettim. Onları daha önce hiç böyle görmediğimi fark ettim. Evet, onlarla aynı yuvada yaşıyordum, aynı şeyleri yiyor aynı inançlara bağlı kalıyordum. Ama şimdi onlarla farklı bir ortak noktamız daha vardı,bizleri gerçekten birbirimize bağlayan bir bağ; Umut.

Umut, bizlerin neler başarabileceğimizi gösteriyordu. Fakat arka yüzünü ise saklamaktan geri kalmıyordu. Görünürde, benim asil ve kırılgan vücudumun bir savaşçı bedeni gibi lanse edilişini vardı. Ama ruhumu yansıtabilseydi görebilecekleri tek şey ümitsizlik olurdu. Bir dostu kaybetmenin korkusunu hissederlerdi. Bir dostun son çığlığını hissetmenin acısını paylaşmış olurlardı. Ama tek gördükleri hikayelerden fırlamış bir kahramandı. Her konuda olduğu gibi bu olaya da basit bakıyorlardı. Eğer sorgulayıp görebilirlerdi gerçekleri. Sorgulasalardı hissedebilirler idi, bir korkağa karşı duydukları bu  hayranlığı.


Aralarından yavaşça geçerek, tanıdık bir yüz aramaya giriştim. Aramaya devam ederken ilgiye hafiften alışmıştım. İletişime geçip rahatsızlık vermek yerine salgılarını kullanıyorlardı. Bu durumdan gayet memnundum. Biraz zaman geçtikten sonra bizimkilerden birini göremedim. Bu iş böyle ilerleyemezdi, tüm yuvayı dolaşarak onları aramak saçmalık olurdu. Hele böyle hırpani bir durumdayken. Kraliçenin yardımcılarına doğru yöneldim.


Onları, Robin'in değişiyle 'yardakçıları' bulmak zor değildi. Dış görüntülerinden hangi mevki sahibi oldukları anlaşılıyordu. Dışarıya doğru yansıttıkları kişilikleri büyüleyiciydi, ama dikkatlice bakınca ne kadar zavallı olduklarını görebiliyordunuz. Böyle türdeşlerin yüzünden grubumuz az kalsın heba oluyordu. Clark bu türdeşlerin sorumsuzluğu yüzünden ölmüştü. Jhon'un da bu hatalarda payı vardı. Bu sistem bir türdeşin karakterini bozmada zorlanmıyordu. Mevkii yarışı için birbirlerini satmaya dünden razılardı. Köşede duran yardımcıya doğru yaklaştım.

- " Hey sen, birkaç yoldaşımı arıyorum." dedim. Ve mevkimi unutmadan da devam ettim.

- " İsimleri; Rich ve Jason. Onları nerede bulabileceğimi biliyor musun?" dedim. Slith'i söylemeyişimin nedeni onunda bir 'yardakçı' ya evrilmesiydi. Soruyu sorduğum yardakçı heyecanla cevapladı.


- " Onlar bugün ekim arazilerinde görevliler efendim. Sizin hakkında hikayeler duymuştum ama gerçek olabileceğimi aklıma bile getirmemiştim. Düşüncesizliklerimi görmezden gelin lütfen." dedi. Bunlar her zaman yaltaklanmaya hazır halde mi dolaşıyorlardı.

- " Sorun yok. Onları gidip çağırır mısın?" dedim.


- " Tamam efendim. Rich ve şey adı neydi. Hıh Jason'u bulur bulmaz size yönlendireceğim." dedi ve hızla ekim arazilerin olduğu büyük bir alana doğru gitti.


Çaylaktan efendiliğe terfi etmişe benziyorum. Sıra da ne var? Mesihlik mertebesi mi? Hay sıçayım! Sağlıklı bir zihnim vardı, ta ki Robin ile tanışana kadar. Ne vardı ki zamanında merakımı dizginleyebilmiş olsaydım, şimdi getirildiğim mevkiden dolayı tellerimi gere gere dolaşırdım.
 Hafifçe kıpırdanarak yardımcının gelmesini bekledim.





4.5


"Vay vay vay! Sen bizim çaylağa da bak." dedi alayla Rich.

- " O artık bir çaylak değil Rich. Efendimize saygılı davran. " dedi  Jason ve slalom yürüyüşüyle yaklaşarak alaycı tavrına devam etti.

" Ne de olsa o hikayelerin ana karakteri. Dev iblisi yuvasında gafil avladı! Bir pençesiyle onu yerle yeksan etti. Kara şey kara neydi buna taktıkları şu lanet lakap!" dedi Jason.

- " Tırpan." dedi Rich. Sonra Jason devam etti.

- " Hıh evet. Yüce Kara Tırpanın huzurunda saygıyla eğiliyoruz!" dedi ve referansını da yaptı.

- " Kesin artık şunu. Ben henüz Kara Tırpana alışamadım. Ama efendimiz diyebilirsiniz bana." dedim sırıtarak.

Rich cüssesine aldırmadan gelip sarıldı.

- " Seni canlı olarak gördüğümüze sevindik çaylak!" dedi.

Jason ise daha mesafeli bir şekilde selamlaştı. Gözleri derinlere dalmıştı.

- " İlk başta senin öldüğünü sanmıştık. Sütuna çarpıp yere düştüğünü gördükten sonra afallamıştık. Sonra seni yerde gördüğümüzde kanlar içinde..."

- " Kes artık şunu Jason. Olanlardan sonra biraz duygusallaştı, ona aldırma." dedi Rich, bana dönerek.

- " Sorun değil. Merak ediyorum sonra ne oldu?" dedim.

- " Sonra seni bir sütun parçasına yatırıp yuvaya kadar seni taşıyarak uçtuk." dedi Rich.

- " Peki ya Clark? Ona son defa baktınız mı ? " dedim, cevabını bildiğim halde.

- " Zehrin tamamı Clark'ın vücuduna dağılmıştı Greg! Sağ kurtulmasını bırak geride vücuduna dair iz bulamazdık." dedi Rich.

- " Yani onu ardınızda bıraktınız. " dedim. Bir süre sessizce bakıştık. Bu sessizliğin neyi çağrıştıracağını bilerek sustuk.

- " Her karanlık çevremi sardığında, tüm salgılar kesildiğinde her şey sessizleşiyor. Bir tek o ses hariç." dedi Jason.

O ses, bir çığlıktı. Varlığı sona doğru yaklaştığından değildi bu çığlık, acıdan dolayıydı. Clark, arkasında sıra dışı salınımlarından daha çok hatırlanacak bir şey bırakmıştı. Ve bu konuda cömert davranıp yalnızca bana değil tüm gruba bırakmıştı. Onun kadim çığlıkları sonsuza dek zihinlerimizde yankılanacaktı,  henüz buna alışamamıştık. Rich ve Jason'ı bulmamda yardım eden Yardımcı aceleyle yaklaştı.

- " Efendi Greg, Kraliçemiz uyandı. Bunu bilmeniz gerektiğini düşündüm." dedi, takdir beklercesine.

Yardımcıya hafif bir selam verdim. Bu hareketten fazlasını beklediği belliydi, beklentinin verdiği hayal kırıklığıyla beraber itiraz etmeden dönüp gitti. Sonra Rich ve Jason'a dönerek,

- " Düşlerinden sıyrıldığına göre ona birkaç gerçeklik sunma vaktim geldi." dedim ve Kraliçeyi görmek için oradan ayrıldım.





                                                                           DÖRDÜNCÜ KISIMIN SONU.

                                                                                            20.04.2020 















Yorumlar

Popüler Yayınlar