İkinci Kısım
GARBAGE FACTORY
2.1
Hissettiğim şey yalnızca soğuk. Soğuk karanlık ile el ele vermiş adeta yuvamızı talan ediyordu. Rüzgarın güçlü hissiyatını artık daha derinlerde hissediyorum. Bu esinti, kanatlarınızı açıp sütunların arasında rahatlıkla gezilmeyecek kadar gizemli hislerle bezenmişti. Adeta veda dönemi rüzgarın karakterini değiştirmişti. Aydınlık azınlık kalmış karanlık ise güçlenmişti.Yüreğimde hissettiğim soğuk rüzgarlara dair ilk izlenimlerimden sonra soğuğa karşı bir yakınlık hissettim.Karanlık beni dinginleştiriyor, ruhumu Eltanin'den gizliyordu.Veda mevsiminin ortalarındaydık. Uyuşmazlık dönemi yakındaydı, veda döneminden hemen sonra.
Kovukta ki türdeşler ise bu durumu pek garipsemiyordu ya da önemsemiyordu. Tüm gözcü ekipler harıl harıl çalışmaya, gördüğümüz her şeyi kovuğa bildirmekle meşguldük. Neredeyse her sabah kovuğun ana girişindeki yaprakları temizlemekle başlıyorduk güne. İlk gözcü ekibinin sırasını yine bize vermişti Kraliçe. Nedense grupların arasında en iyi iletişim kuran gruptuk. Kraliçe yardakçılarının verdiği fikirlerle Jhon iyice zıvanadan çıkmış ve bizleri kovuğun daha farklı uzak mesafelerine uçurmaya başlamıştı.Her gün birbirine benziyor, farklı hiçbir şey yaşamıyordum. Yalnızca uçuyor ve şüphe duyduğum Tanrı'ya itaat ediyorum. Ve bugün yine işe Lahit önünde uygun bir dizilime geçip beklemeyle başlamıştı.
- "Lanet olası Jhon bir defasında erken gelse ne olurdu ki?" dedi Rich. Grubumuzun en asabi altı bacaklı yoldaştı. Aslında yardımsever ve cesurdu da. Her defasında fazla söylenir ve o duygu salınımlarını zihnimize inatla sokmaya çalışırdı. Yine de grubun Jhon dan sonra önderi, adeta yedek bir subayı idi. Duruşlarında asabiyet ve kırılganlık göze çarpıyordu. Ne de olsa eş doğanlardan idik. Aynı larva sürecinden geçmiştik.
- "Harika, hem soğuk hem de Rich'in salınımları yanı başımda! Güne daha iyi uyanamazdım." dedi Slith. Slith ah onu nasıl tanımlayabilirim bilmiyorum. Lulu kadar alımlı aslında, bir dişi yoldaşa göre epey de sert görünümlü. Sol telinin altına çizdirdiği beyaz bir çizgiyle hemen göze çarpıyordu. Bu dişilerde dışa vurum epey önemli galiba. Jhon gibi bir despotu dize getirebilecek biri varsa o da Slith'tir. Salınımları çok farklı duygulara kapılmama sebep oluyor. Dişiliğinden olsa gerek. Liderlikte ya da despotlukta salınımı yok gibi. Bana karşı ise herkes gibi suskun.
- "Geliyor, salınım yaymayı keselim artık." dedim ve sıranın en sağ tarafından tellerini gere gere yürüyen Jhon'a çevirdim dikkatimi.
Jhon Lahit'e bir göz atıp sıranın önüne geçti. Duruşu gevşemişti. Karşısında tam ekip üyeleri duruyordu. Bu kısa zamanda diğer avcı gruplar en azından bir yoldaş kaybetmişti ama Jhon buna hiç izin vermemişti. Bunun için gururluydu ne de olsa yaşam amacını başkalarının takdirleri üzerine inşa ediyordu. Önünde beş yoldaş görüyor ve daha da gururlu bir şekilde Lahit'e bakıyordu.
- " Gün ışığı az olsa da Eltanin gün boyunca yanımızda. Bunu hissedebiliyorum. Herkesin burada olması iyi. Bugün planlarımızda küçük bir değişikliğe gideceğiz." dedi Jhon.
Bunu söylemesiyle gruptakilerin telleri dikkatle ona yöneldi.
," Yine yaprak mı toplayacağız Jhon?" dedi Jason. O bodur ve tuhaf cüssesiyle. Bacakları yere düz hizada basmıyordu. Yürürken adeta slalom çiziyordu.
- " Hayır. Artık yaprakları diğer gözcü ekiplerine devrediyoruz. Biliyorsunuz ki veda dönemi geldi ve yakında daha da zorluk çekeceğimiz uyuşmazlık dönemi var. O yüzden içeriği daha zengin mineraller bulunan şeyler bulacağız ya da öldüreceğiz." dedi Jhon. Öldüreceğiz dedikten sonra ki salınımları alaycıydı. Öldürmek kelimesi grubun sessizleşmesine sebep olmuştu. Grupta liderlerinden başka kimse bir canlıyı öldürmemişti ya da belki Jhon'da hiç öldürmemişti.
-" Bunun için hazırlanmamız gerek Jhon. Herhangi bir saldırı taktiği geliştirmeliyiz." dedi tekrardan ortaya baskıcı salınımlarıyla çıkan Rich.
-" Çalışacağız. Bugün ilk çarpışma dersini göreceksiniz, şansınız iyi giderse belki de uygulamalı bir ders olur." dedi Jhon. Sonra dikkatini benim tarafıma çevirdi;
- " Bazılarınız için sorun yoktur, umarım?"
- " Hayır efendim" dedim.
- "İyi madem, hazırsanız kanatlarınızı çırpıp yükselmeye hazırlanın!" diye haykırdı ve o an da yükselişe geçti. Tüm ekip peşinden yöneldik.
Jhon her zaman ki gibi en öndeydi. Adeta çevresini gözleriyle tarıyordu, herhangi bir canlıyı ya da besini çok hızlı fark ediyordu. Hemen arkasında Slith süzülüyordu. Onun ardında ise benim naif vücudum rüzgara karşı savaş veriyordu. Ardımda ise Jason vardı. Neyse ki havadayken slalom çizmiyordu. Onun arkasında ise sessiz bir dişi olan Taylor uçuyordu. Taylor genelde pek salınım yapmayan bir yoldaştı. Varlığı, yalnızca grubun namı bozulmasın diye anımsatılıyordu. Ne de olsa grubu Jhon yönetiyordu, eksik olmamalıydı. Grubun en arkasından ise iki yoldaş daha geliyordu. Rich tüm asabiyetiyle süzülüyordu peşimizden. En arkada ise Clark vardı. Jhon'un grupta en nefret ettiği yoldaştı. Her zaman en arkadan gelmesini emrediyordu. Clark biraz saftı, zihni bulutlarla çevrili idi. Her salınımında kafa karışıklığı yaratıyordu. Bu yüzden grupta salınımını en az hissettiğimiz Clark oluyordu. Bu şekilde altı yoldaş yuvadan yükselip uçmaya başladık.
2.2
Sütunlar o kadar sadeleşti ki renkleri artık dikkatimi çekmemeye başladı. Eltanin'in ruhu bağını kovuktan koparınca çevredekiler de etkilenmiş olmalılar. Sanki sevgisizlikten yakınıyorlarmış gibi hepsi rüzgara karşı boyun eğmiş, sergilemekten gurur duydukları yaprakları onları birer birer terk etmişti.Jhon'un güçlü salınımları altında uçarken çevreye fazla dikkat edemiyordum. O salınımlar adeta zihnimde uyarı niteliği taşımaya başladı. İlk başlardaki devriyelerde salınımlarının baskısı altından sıyrılabiliyor hatta bazen salınımlarını kaybediyordum. Ama şimdi uzaklığı açsa dahi hissedebiliyorum onun varlığını. Bizim despotun haricinde zihnimde unutulmaya yüz tutmuş bir salınım daha fark ediyordum.Kafamı bulanıklaştıran; sanki burada hiç var olmamış gibi hissetmeme sebebiyet veren huzursuz bir duygu salınımıydı bu. Clark ne kadar atılgan olmasa da karamsarlığıyla tüm grubu ele geçirebiliyordu. Neyse ki Jhon onu grubun en arkasından peşimize sürüyordu. Dışarısı soğuk, bu sefer ki devriyemiz de yönümüzü kovuğun farklı bir yönüne çevirmiştik. Kovuğun güney batısına doğru yavaşça uçuyorduk. Jhon'un emri ile önümüzde bulunan taşın üzerine sırasıyla indik. Kanatlarımın yavaşça ağrımasına aldırış etmeden dikkatimi gruba yönelttim.
- "Buralar kuru,bitkin ve terk edilmiş gibi Jhon. Bu bahtsız yerde ne bulmayı planlıyoruz?" diye serzenişte bulundu Rick.
- "Uyanma vakti geldi çaylak, artık yaprak toplama dönemini ardımızda bıraktık. O keskin dişler yalnızca yaprakları ayırmak-parçalamak için değil birilerini etkisiz hale getirmek için de kullanacaksınız. Hem emin olun yaprak ve sütun tohumlarından daha lezzetli besinlerde var." dedi Jhon.
- "Iıııı şey yani tereddüt ettiğimden değil de yani dişlerimiz sivri fakat ben hiç bir türdeşe ya da başka bir canlıya diş geçirmedim ki." dedi Clark. Her zaman ki ürkekliğiyle.
- "Bu sefer kara şeytanla karşılaşmayacağız. Eğer yoldaşlar doğru bir istihbarat sağladıysa şu an yuvası boştur ve topladığı besinleri dikkatlice alabiliriz." dedi Jhon.
- " Kara Şeytan da neyin nesi?" diye lanet okuyarak sordu Rich.
- "Onun da altı bacağı ve kanatları var Yalnızca biraz büyük ve güçlü. Ruhunu karanlığın lanetine teslim etmiş iblis türlerinden biri. Genellikle kovuğun güney batı taraflarında yaşıyorlar. Burada daha çok pislik ve leş artığı bulmaları ve daha nemli yuvalara sahip oluyorlar." dedi Jhon.
- " Peki ya yuvasındaysa? Nasıl bir saldırma stratejisine girişeceğiz?" diye dikkatle sordu Jason.
- " O burada değil, burada olsaydı salınımlarını hissedebilirdik." diye birden ortaya atıldım.
Tüm dikkatler üzerime çekildi. Gerginliği tüm tellerimde hissettim. Ardından gruptaki teller Jhon'a yöneldi, demek ki onlarda merak ediyordu.
- " Bu noktada istihbarata ve kraliçenin sadık hizmetkarlarına güvenmek zorundayız. Çünkü bu kara şeytan salınım yapmıyor. Onu ya fark edip dikkat çekmeden besinlerini çalacağız ya da savaşacağız!" diye cesurca tellerini dikti Jhon. Onu hiç böyle görmediğimi fark ettim bir an da. Despotların savaşa fazla anlam yüklediklerini düşünüyorum.
Grup, taşın üzerinden dikkatlice ilerde yer alan -bizim yüce kovuktan biraz büyük- deliğe bakıyordu. Jhon talimat salınımlarını hızla yaydı. Slith koca deliğin bir köşesine inmişti. Diğer köşesine ise Rich inmişti. Onlar yuvanın dışında bekleyeceklerdi. Eğer kara şeytan gelirse -ki umarım yuvanın içinde değildir- onu oyalamak için hazırlanıyorlardı. Jhon ve ben en önden koca deliğe girecektik. Arkamızdan ise yan yana Jason ve Clark gelecekti. Şimdi tüm grup koca deliğin üzerindeydik. Tellerim hiç olmadığı kadar gergince titreşiyordu. Tünel, karanlıkla adeta bir bütünmüş gibi önümüzde uzanıyordu.Bir an da içimde farklı bir salınımın güçlü izlerini hissettim. Sanki yuvadan bir daha hiç geri çıkamayacakmışız gibi hissetmeme yol açıyordu. Jhon'da hissetmiş olacak ki öfkeyle Clark'a tellerini dikti. Ruhumu sarıp sarmalayan bu yeni salınım vücudumu anında terk etti.
Nem, yoğun bir nem vardı bu yuvada. Girişi bizim yüce kovuktan büyük olsa da içerisi oldukça dar bir tüneli andırıyordu. Aynı Robin'in bulunduğu arşiv tünellerine giden yere benziyordu. Bir bakıma bu dar tüneller daha güvenliydi. Eğer yabancı bir varlık yuvayı istila etmek isterse savaşacak bol bir alanı yoktu. Tabi bu durumda düşman biz olduğumuza göre tek umudumuz kara şeytanın yuvada olmamasıydı. İlerliyorduk, en önde Jhon dişlerini ön plana çıkarmış; ön kolları dikili, temkinli bir şekilde ilerliyordu. Ardında ise ben vardım. Zihnim adeta çapraz salınımların etkisindeydi. Bir yanım heyecanın o olmadık sıçrayışlarıyla ön kollarım sabırsızca aranıyor, bir yandan da korkunun getirdiği gerginlik tellerimi titretiyordu. Ardımızdaki iki yoldaş sessizce geliyorlardı. Jason her zaman ki slalom yürüyüşüne ara vermiş gibiydi. Ayaklarım toprağa hafifçe batıp çıkıyordu. Yuva olması gerektiğinden daha ıslaktı sanki. Aşağılara indikçe koku dayanılmaz olmaya başlamıştı.
- " Kara şeytanlar genelde bitki kökleriyle beslenir, bozulmuş ya da çürümüş besinleri de tükettikleri için bulundukları yer leş gibi kokar. Bu kokuya hızlıca alışın, dikkatinizi dağıtmasına izin vermeyin." diye uyardı Jhon.
İlerledikçe, bu tünellerin Robin'in bulunduğu yerin aksine çok farklı olduğunu anlamıştım. Duvarlarda hiçbir çizim ya da sembol bulunmuyor ve çevreyi berbat bir koku sarmalıyordu. Girişte bıraktığımız Slith ve Rich salınımlarının hissi azalmıştı. Mesafeyi beklediğimizden fazla açmıştık. Yuvanın aşağılara doğru uzanması Jhon'u da karamsarlığa sürüklemişti. Bunu hafifçe yaydığı salınımlarından hissedebiliyordum.
-" Lanet olasıca! Bu kadar derine kazmasının amacı neydi ki? Genelde sütun diplerine dev bir delik açıp yaşayan iblisler idi bunlar. Burada yaşayan oldukça tecrübeli olmalı. Derinlere indikçe salınımlarımız girişteki yoldaşlardan kopacak. Ama besinleri burada olmalı, daha derinlere kazmış olmaz!" diye serzenişte bulundu Jhon.
Zikzaklı ıslak tünelde yürümeye devam ediyorduk. Son keskin dönüşte minik bir alan bulduk. Kanat açışına izin verse de uçulamayacak kadar dar bir yer.
- " Burası kara şeytanın uyuduğu yer. Sırtını duvara verip kıç üstü oturup uyur. Kurnazca, evet kurnazca rakibini tam karşısına alıp zehirli salgısını bırakmak için oldukça uygun yer. Kendisini epey güvene almış bu iblis ama tahmin edemeyeceği şeyler de var." diye sırıttı Jhon. Alanın hemen köşesine yığılmış bir çok şey vardı. Sütun kökleri, çeşit çeşit yapraklar ve farklı canlı parçaları vardı.
-" Bu kökleri biz çıkartamıyoruz. Onun uzun ve güçlü dişleri bunları sökmek için uygun, şimdi bu kökü dışarıya sürükleyeceğiz. Clark, sen en önden git tünelin çıkışına doğru. Geldiğimizi haber ver. Ben ve Greg kökün yanlarından tutacağız. Jason sende ön tarafına geç ve ayaklarınla destekle taşıdığımız kökü, hadi!" dedi Jhon.
Bunları söylemesinin ardından zihnimde Kara şeytanı canlandırmıştım. Üç yoldaşın zor taşıdığı kökü tek başına sökebilecek güce sahip olması ve bulunduğumuz alana sırt üstü durabilmesinden dolayı vücudunun büyüklüğü bizim en az 7 katımız olmalıydı. Böyle bir rakibe karşı şansımız düşük olurdu. Neyse ki istihbarat doğru gibi gözüküyordu.
Geldiğimiz yönden geri çıkmaya başladık. Kökü zor olsa da taşımayı başarıyorduk. Boyutlarımız ne kadar küçük olursa olsun bacaklarımız oldukça güçlüydü. Clark'ın tam ortada giriştekiler ile bizim salınımlarımıza köprü oluyordu. Bu Jhon'un iyi bir taktiğiydi. Girişte bir sorun yoktu, en azından salınımlardan bunu anlayabiliyorduk. Jhon, Jason'un slalom yürüyüşüne karşı birkaç homurdanmanın dışında bir şey söylemedi. İlerledikçe gerginliğim azalmıştı, tünelin zikzaklı ve pis kokularından uzaklaşıyorduk. Rüzgarı hafifte olsa hissedebiliyordum, çıkışa yaklaşıyorduk. Jhon bir anda bulunduğu yerde durdu ve kökü bıraktı. Jason ve ben afallayarak kökü tutmaya çalıştık. Ama hissedebiliyorduk, bir şeyler ters gidiyordu.
2.3
- " Jason tünelden çıkar çıkmaz kara şeytanın dikkatini etrafında uçarak dağıt! Greg, sen benimle en önde saldıracaksın. Sakın alt bacaklarına yaklaşma oradan salgıladığı zehir çok etkili. Kahverengi bır sıvı salgılayabilir. Dikkatli olun!" diye bağırdı Jhon.
Yüreğim adeta heyecan ve korku kıskacı arasında sıkışmıştı. Soluk soluğa tünelin çıkışına koşuyorduk. Daha biraz önce Jhon'un kökü bırakmasıyla başlamıştı telaşımız. Sebebi ise Clark'ın köprü işlevini bırakıp çıkışa doğru korku salınımlarıyla ilerlemesi olmuştu. Jhon bunu derhal hissedip bizi arkasında sürükleyerek koşmuştu. Uçmaya yetecek kadar alan yoktu, dar tünelde hızlıca ilerliyorduk. Ve hissetmeye başladık. O kadar güçlüydü ki salınımlar... Korku,gerginlik,heyecan,terdirginlik,acı ne kadar duygu bütünlüğü varsa adeta yuvanın girişinden üzerimize akın etmeye başlamıştı. Çok yaklaşmıştık çıkışa, rüzgara ve düşmanla karşılaşmaya çok az kalmıştı.
, " Salınımlarını algılamayı derhal bırakın, rakibin kanatlarına yöneleceksin Greg. Dişlerinle Kara şeytanın kanatlarını koparmaya en azından uçmasını engel olmalısın. Jason Kara şeytanın etrafında uç ve fırsat bulursan antenlerine saldır. Sıkı durun ve korkmayın, yüreğinizde Eltanin'in kutsal ışığını barındırıyorsunuz. Savaşın ve korkmayın!" diye bağırdı Jhon. Sonra yuvanın girişinden çıktık.
Tellerimin aşkına! Bu da neyin nesi! Karşımdaki dev siyah iblisin boyutu adeta Lahit'le yarışacak derecede büyük. Dev kolları Rich ve Slith ile uğraşıyordu. Henüz oturma pozisyonuna geçmemişti. Henüz zehrini salgılamamıştı o vakit. Yaydığı titreşimler toprağı titretiyordu. Korkuyla olduğumuz yerde kaldık Jason' la. Yanımızdan ise biri süzüldü. Jhon, adeta bir süvari birliğinin lideri gibi atılmıştı. Direk iblisin üzerine doğru kollarıyla saldırdı. Bu gruba bir heyecan dalgası yaymıştı. Kendimi dev deliğin girişinden bıraktım. Kanatlarıma yüklenerek devasa iblisin arkasına yöneldim. Tüm grup savaşıyordu neredeyse. Taylor iblisin arkasında bir kanadını yakalamış dişleriyle delikler açıyordu. Kopartabilecek gücü yoktu. Hiçbir şey demeden diğer kanadına da ben dişlerimi geçirdim. Kara şeytanın önünde birer kollarını yormuş olan Rich ve Slith vardı. Onların yorgunluk salınımlarını hafiften hissediyordum. Jason şeytanın dikkatini dağıtmayı başaramıyordu. Şeytanın tellerine ise yaklaşamıyordu. Diğer iki kolunu Jason'a yönelttiği için, Jason yalnızca etrafında uçuyordu. Şeytan tüm dikkatini Jhon'a yöneltmişti. Jhon o kadar iyi savaşıyordu ki. Şeytanın bir koluna asılmış ve tüm gücüyle tek bir koluna odaklanmıştı. Şeytanın tiz çığlıkları eşliğinde, Jhon dişleri ve kollarının tüm gücüyle şeytanın kolunu koparmıştı. Kara şeytan artık zapt edilemez şekilde hareket etmeye başladı.
- " Kolunu kopardım, geri çekilin. Kara şeytandan uzaklaşın. Zehrini salgılayacak geri çekilin!" diye bağırdı Jhon.
Kara şeytan adeta ruhunu iblisler ele geçiriyormuş gibi çırpınmaya ve saldırmaya başladı. Ve kanatları, ah lanet olsun kanatlarını çırpmaya başladı. Taylor hemen ısırdığı kanadı bırakıp geri çekildi. Kara şeytan bu açıklığı kullanarak sol tarafına doğru hafifçe yükseldi ve tüm zehirli sıvısını salgıladı. Neyse ki Jhon'un talimatıyla şeytanın önünde kimse kalmamıştı, kalmamıştı değil mi? Clark! Clark, savaş esnasında yerinde durmuş kıpırdayamamıştı. Zehir tam da Clark'ın üzerine gelmişti. Clark o kadar keskin ve tiz bir salınım salgıladı ki tüm grup afalladı. Bir anda zihnimi ele geçiren bu acı çığlıklar kollarımın gevşemesine sebep oldu. Neyse ki Kara şeytanın kanadını dişlerimle sıkıca yakalamıştım.
Kara şeytan bir anda grubun afallamasından yararlanıp Jhon'a doğru saldırıya geçti. Son an da-Jason'ın yardımıyla- Jhon kara şeytanın dev dişlerinin arasından kaçındı. O sırada bir şeyler yapmam gerektiğini hissettim. Evet, şeytanın kanatlarını ısırıyordum ama elimden fazla bir şey gelmiyordu. Ama bir şeyi fark etmiştim, şeytanın kanadının altında bulunan yumuşak derisini hissettim. Tüm gücümle dişlerimi kanattan çekip bu yumuşak deriye geçirdim ve kanadı ellerimle tuttum. Kara şeytan öyle bir titreyip çırpıntı ki demek ki canı yanmıştı.
Yüzümde alaycı bir gülümsemeyle yükselmeye başladım. Dur bir dakika yükselmek mi? Lanet olsun! Şeytan uçmaya başlıyordu. Dişlerimi şeytanın yumuşak derisinden çıkaramamıştım. O an ki heyecanla tüm gücümü kullanarak ısırmıştım şeytanın yumuşak derisini.
-" Ah hayır! Yükselme ıhh, lanet lanet lanet..." diye bağırmaya başladım. Jhon ve diğer dörtlü yoldaş havalanmış bizi takip etmeye çalışıyorlardı.
Kara şeytan o kadar çılgın uçuyordu ki her sütuna ve büyük kaidelere çarpıyordu. Beni sırtından atabilmek için her şeyi yapıyordu. Tesadüf müdür bilinmez ama bende kara şeytandan kurtulmak için çırpınıyordum. Sağ dişimi çıkarmıştım ama soldaki dişim yalnızca ete değil altındaki bir yumuşak organa takılmıştı. Ne kadar kendimi geriye atmaya çalışsam da çıkartamıyordum. Kara şeytan artık tamamen kontrolden çıkmıştı. Gördüğü her şeye sertçe çarpıyor ve beni ezmeye çalışıyordu. Ben ise avazım çıktığı kadar;
- " Lanet olasıca! Yardım edin, lanet olsun ıhh! Çok hızlı uçuyor ııı yardım edinn." diye bağırıyordum. Korku salınımlarımı çevrede ki her türdeş duymuş olmalıydı.Bu, kovuğun güney batısında bizim grubumuzdan başka hiçbir türdeş yaşamıyor olduğunu kabul etmezsek olasıydı tabi.
Jhon ve ardındakiler bize yetişmek için çabalıyordu. Jhon hepsinin önünde daha hırslı bir şekilde uçuyordu. Onun güçlü salınımlarını zihnimde hissediyordum. Beni kaybetmek istemeyişini hissediyordum. Bunu beni önemsediği için mi yoksa grubun ve kendisinin namına zarar gelmesin diye mi hissettiğini anlamamıştım. Peşimdeydiler, geç de olsa yardım etmek için. Sürükleniyordum, aslında göremiyordum. Kara şeytan artık kontrolden çıkmış saçma sapan slalom çiziyor bir oraya bir buraya çarpıyordu. En sonunda farklı bir şey yaptı. Yükseldi. Ah evet yükselmeye başlamıştı. Kendi etrafında dönerek yükseliyordu. Yağmur damlaları kanatlarımı ıslattığı için -yağmur yağmaya başlamıştı- artık uçma ihtimalim kalmamıştı. Ve kara şeytan son kozunu ve çırpınışlarını sergiliyordu. Rüzgara ve yağmura inat tek kanadının gücüyle yükselmeye devam ediyordu. Sol dişimi hissettim. Korku artık vücudumu terk etmişti. Yalnızca ölüm korkusunun eşiğinde olacak bir şeydi bu duygu ;Çaresizlik, bir an da çevremi sarmıştı. Son bir gücümle sol dişimi çıkarmaya çalıştım. Saplandığı yerden hafifçe oynadı ve sonra yüksekten hızlı bir düşüş başladı. Dişlerim de Kara şeytanın kanıyla beraber kontrolsüz düşüşüm başladı ve son defa zihnimde bir şeyi anımsadım. Bilincimi kaybetmiş ve karanlığın esiri olarak hızla düşerken hatırladığım şeyler zihnimde canlanmaya başladı;
Ölümün gücü aydınlıkla sınırlıdır.
Yalnızca gücü, aydınlığın yitip gitmesine sebep olur.
Oysa karanlık hep oradadır;
Ölümde de Yaşamda da.
Ve her şey karardı.
İKİNCİ KISIMIN SONU.
29.03.2020
2.1
Hissettiğim şey yalnızca soğuk. Soğuk karanlık ile el ele vermiş adeta yuvamızı talan ediyordu. Rüzgarın güçlü hissiyatını artık daha derinlerde hissediyorum. Bu esinti, kanatlarınızı açıp sütunların arasında rahatlıkla gezilmeyecek kadar gizemli hislerle bezenmişti. Adeta veda dönemi rüzgarın karakterini değiştirmişti. Aydınlık azınlık kalmış karanlık ise güçlenmişti.Yüreğimde hissettiğim soğuk rüzgarlara dair ilk izlenimlerimden sonra soğuğa karşı bir yakınlık hissettim.Karanlık beni dinginleştiriyor, ruhumu Eltanin'den gizliyordu.Veda mevsiminin ortalarındaydık. Uyuşmazlık dönemi yakındaydı, veda döneminden hemen sonra.
Kovukta ki türdeşler ise bu durumu pek garipsemiyordu ya da önemsemiyordu. Tüm gözcü ekipler harıl harıl çalışmaya, gördüğümüz her şeyi kovuğa bildirmekle meşguldük. Neredeyse her sabah kovuğun ana girişindeki yaprakları temizlemekle başlıyorduk güne. İlk gözcü ekibinin sırasını yine bize vermişti Kraliçe. Nedense grupların arasında en iyi iletişim kuran gruptuk. Kraliçe yardakçılarının verdiği fikirlerle Jhon iyice zıvanadan çıkmış ve bizleri kovuğun daha farklı uzak mesafelerine uçurmaya başlamıştı.Her gün birbirine benziyor, farklı hiçbir şey yaşamıyordum. Yalnızca uçuyor ve şüphe duyduğum Tanrı'ya itaat ediyorum. Ve bugün yine işe Lahit önünde uygun bir dizilime geçip beklemeyle başlamıştı.
- "Lanet olası Jhon bir defasında erken gelse ne olurdu ki?" dedi Rich. Grubumuzun en asabi altı bacaklı yoldaştı. Aslında yardımsever ve cesurdu da. Her defasında fazla söylenir ve o duygu salınımlarını zihnimize inatla sokmaya çalışırdı. Yine de grubun Jhon dan sonra önderi, adeta yedek bir subayı idi. Duruşlarında asabiyet ve kırılganlık göze çarpıyordu. Ne de olsa eş doğanlardan idik. Aynı larva sürecinden geçmiştik.
- "Harika, hem soğuk hem de Rich'in salınımları yanı başımda! Güne daha iyi uyanamazdım." dedi Slith. Slith ah onu nasıl tanımlayabilirim bilmiyorum. Lulu kadar alımlı aslında, bir dişi yoldaşa göre epey de sert görünümlü. Sol telinin altına çizdirdiği beyaz bir çizgiyle hemen göze çarpıyordu. Bu dişilerde dışa vurum epey önemli galiba. Jhon gibi bir despotu dize getirebilecek biri varsa o da Slith'tir. Salınımları çok farklı duygulara kapılmama sebep oluyor. Dişiliğinden olsa gerek. Liderlikte ya da despotlukta salınımı yok gibi. Bana karşı ise herkes gibi suskun.
- "Geliyor, salınım yaymayı keselim artık." dedim ve sıranın en sağ tarafından tellerini gere gere yürüyen Jhon'a çevirdim dikkatimi.
Jhon Lahit'e bir göz atıp sıranın önüne geçti. Duruşu gevşemişti. Karşısında tam ekip üyeleri duruyordu. Bu kısa zamanda diğer avcı gruplar en azından bir yoldaş kaybetmişti ama Jhon buna hiç izin vermemişti. Bunun için gururluydu ne de olsa yaşam amacını başkalarının takdirleri üzerine inşa ediyordu. Önünde beş yoldaş görüyor ve daha da gururlu bir şekilde Lahit'e bakıyordu.
- " Gün ışığı az olsa da Eltanin gün boyunca yanımızda. Bunu hissedebiliyorum. Herkesin burada olması iyi. Bugün planlarımızda küçük bir değişikliğe gideceğiz." dedi Jhon.
Bunu söylemesiyle gruptakilerin telleri dikkatle ona yöneldi.
," Yine yaprak mı toplayacağız Jhon?" dedi Jason. O bodur ve tuhaf cüssesiyle. Bacakları yere düz hizada basmıyordu. Yürürken adeta slalom çiziyordu.
- " Hayır. Artık yaprakları diğer gözcü ekiplerine devrediyoruz. Biliyorsunuz ki veda dönemi geldi ve yakında daha da zorluk çekeceğimiz uyuşmazlık dönemi var. O yüzden içeriği daha zengin mineraller bulunan şeyler bulacağız ya da öldüreceğiz." dedi Jhon. Öldüreceğiz dedikten sonra ki salınımları alaycıydı. Öldürmek kelimesi grubun sessizleşmesine sebep olmuştu. Grupta liderlerinden başka kimse bir canlıyı öldürmemişti ya da belki Jhon'da hiç öldürmemişti.
-" Bunun için hazırlanmamız gerek Jhon. Herhangi bir saldırı taktiği geliştirmeliyiz." dedi tekrardan ortaya baskıcı salınımlarıyla çıkan Rich.
-" Çalışacağız. Bugün ilk çarpışma dersini göreceksiniz, şansınız iyi giderse belki de uygulamalı bir ders olur." dedi Jhon. Sonra dikkatini benim tarafıma çevirdi;
- " Bazılarınız için sorun yoktur, umarım?"
- " Hayır efendim" dedim.
- "İyi madem, hazırsanız kanatlarınızı çırpıp yükselmeye hazırlanın!" diye haykırdı ve o an da yükselişe geçti. Tüm ekip peşinden yöneldik.
Jhon her zaman ki gibi en öndeydi. Adeta çevresini gözleriyle tarıyordu, herhangi bir canlıyı ya da besini çok hızlı fark ediyordu. Hemen arkasında Slith süzülüyordu. Onun ardında ise benim naif vücudum rüzgara karşı savaş veriyordu. Ardımda ise Jason vardı. Neyse ki havadayken slalom çizmiyordu. Onun arkasında ise sessiz bir dişi olan Taylor uçuyordu. Taylor genelde pek salınım yapmayan bir yoldaştı. Varlığı, yalnızca grubun namı bozulmasın diye anımsatılıyordu. Ne de olsa grubu Jhon yönetiyordu, eksik olmamalıydı. Grubun en arkasından ise iki yoldaş daha geliyordu. Rich tüm asabiyetiyle süzülüyordu peşimizden. En arkada ise Clark vardı. Jhon'un grupta en nefret ettiği yoldaştı. Her zaman en arkadan gelmesini emrediyordu. Clark biraz saftı, zihni bulutlarla çevrili idi. Her salınımında kafa karışıklığı yaratıyordu. Bu yüzden grupta salınımını en az hissettiğimiz Clark oluyordu. Bu şekilde altı yoldaş yuvadan yükselip uçmaya başladık.
2.2
Sütunlar o kadar sadeleşti ki renkleri artık dikkatimi çekmemeye başladı. Eltanin'in ruhu bağını kovuktan koparınca çevredekiler de etkilenmiş olmalılar. Sanki sevgisizlikten yakınıyorlarmış gibi hepsi rüzgara karşı boyun eğmiş, sergilemekten gurur duydukları yaprakları onları birer birer terk etmişti.Jhon'un güçlü salınımları altında uçarken çevreye fazla dikkat edemiyordum. O salınımlar adeta zihnimde uyarı niteliği taşımaya başladı. İlk başlardaki devriyelerde salınımlarının baskısı altından sıyrılabiliyor hatta bazen salınımlarını kaybediyordum. Ama şimdi uzaklığı açsa dahi hissedebiliyorum onun varlığını. Bizim despotun haricinde zihnimde unutulmaya yüz tutmuş bir salınım daha fark ediyordum.Kafamı bulanıklaştıran; sanki burada hiç var olmamış gibi hissetmeme sebebiyet veren huzursuz bir duygu salınımıydı bu. Clark ne kadar atılgan olmasa da karamsarlığıyla tüm grubu ele geçirebiliyordu. Neyse ki Jhon onu grubun en arkasından peşimize sürüyordu. Dışarısı soğuk, bu sefer ki devriyemiz de yönümüzü kovuğun farklı bir yönüne çevirmiştik. Kovuğun güney batısına doğru yavaşça uçuyorduk. Jhon'un emri ile önümüzde bulunan taşın üzerine sırasıyla indik. Kanatlarımın yavaşça ağrımasına aldırış etmeden dikkatimi gruba yönelttim.
- "Buralar kuru,bitkin ve terk edilmiş gibi Jhon. Bu bahtsız yerde ne bulmayı planlıyoruz?" diye serzenişte bulundu Rick.
- "Uyanma vakti geldi çaylak, artık yaprak toplama dönemini ardımızda bıraktık. O keskin dişler yalnızca yaprakları ayırmak-parçalamak için değil birilerini etkisiz hale getirmek için de kullanacaksınız. Hem emin olun yaprak ve sütun tohumlarından daha lezzetli besinlerde var." dedi Jhon.
- "Iıııı şey yani tereddüt ettiğimden değil de yani dişlerimiz sivri fakat ben hiç bir türdeşe ya da başka bir canlıya diş geçirmedim ki." dedi Clark. Her zaman ki ürkekliğiyle.
- "Bu sefer kara şeytanla karşılaşmayacağız. Eğer yoldaşlar doğru bir istihbarat sağladıysa şu an yuvası boştur ve topladığı besinleri dikkatlice alabiliriz." dedi Jhon.
- " Kara Şeytan da neyin nesi?" diye lanet okuyarak sordu Rich.
- "Onun da altı bacağı ve kanatları var Yalnızca biraz büyük ve güçlü. Ruhunu karanlığın lanetine teslim etmiş iblis türlerinden biri. Genellikle kovuğun güney batı taraflarında yaşıyorlar. Burada daha çok pislik ve leş artığı bulmaları ve daha nemli yuvalara sahip oluyorlar." dedi Jhon.
- " Peki ya yuvasındaysa? Nasıl bir saldırma stratejisine girişeceğiz?" diye dikkatle sordu Jason.
- " O burada değil, burada olsaydı salınımlarını hissedebilirdik." diye birden ortaya atıldım.
Tüm dikkatler üzerime çekildi. Gerginliği tüm tellerimde hissettim. Ardından gruptaki teller Jhon'a yöneldi, demek ki onlarda merak ediyordu.
- " Bu noktada istihbarata ve kraliçenin sadık hizmetkarlarına güvenmek zorundayız. Çünkü bu kara şeytan salınım yapmıyor. Onu ya fark edip dikkat çekmeden besinlerini çalacağız ya da savaşacağız!" diye cesurca tellerini dikti Jhon. Onu hiç böyle görmediğimi fark ettim bir an da. Despotların savaşa fazla anlam yüklediklerini düşünüyorum.
Grup, taşın üzerinden dikkatlice ilerde yer alan -bizim yüce kovuktan biraz büyük- deliğe bakıyordu. Jhon talimat salınımlarını hızla yaydı. Slith koca deliğin bir köşesine inmişti. Diğer köşesine ise Rich inmişti. Onlar yuvanın dışında bekleyeceklerdi. Eğer kara şeytan gelirse -ki umarım yuvanın içinde değildir- onu oyalamak için hazırlanıyorlardı. Jhon ve ben en önden koca deliğe girecektik. Arkamızdan ise yan yana Jason ve Clark gelecekti. Şimdi tüm grup koca deliğin üzerindeydik. Tellerim hiç olmadığı kadar gergince titreşiyordu. Tünel, karanlıkla adeta bir bütünmüş gibi önümüzde uzanıyordu.Bir an da içimde farklı bir salınımın güçlü izlerini hissettim. Sanki yuvadan bir daha hiç geri çıkamayacakmışız gibi hissetmeme yol açıyordu. Jhon'da hissetmiş olacak ki öfkeyle Clark'a tellerini dikti. Ruhumu sarıp sarmalayan bu yeni salınım vücudumu anında terk etti.
Nem, yoğun bir nem vardı bu yuvada. Girişi bizim yüce kovuktan büyük olsa da içerisi oldukça dar bir tüneli andırıyordu. Aynı Robin'in bulunduğu arşiv tünellerine giden yere benziyordu. Bir bakıma bu dar tüneller daha güvenliydi. Eğer yabancı bir varlık yuvayı istila etmek isterse savaşacak bol bir alanı yoktu. Tabi bu durumda düşman biz olduğumuza göre tek umudumuz kara şeytanın yuvada olmamasıydı. İlerliyorduk, en önde Jhon dişlerini ön plana çıkarmış; ön kolları dikili, temkinli bir şekilde ilerliyordu. Ardında ise ben vardım. Zihnim adeta çapraz salınımların etkisindeydi. Bir yanım heyecanın o olmadık sıçrayışlarıyla ön kollarım sabırsızca aranıyor, bir yandan da korkunun getirdiği gerginlik tellerimi titretiyordu. Ardımızdaki iki yoldaş sessizce geliyorlardı. Jason her zaman ki slalom yürüyüşüne ara vermiş gibiydi. Ayaklarım toprağa hafifçe batıp çıkıyordu. Yuva olması gerektiğinden daha ıslaktı sanki. Aşağılara indikçe koku dayanılmaz olmaya başlamıştı.
- " Kara şeytanlar genelde bitki kökleriyle beslenir, bozulmuş ya da çürümüş besinleri de tükettikleri için bulundukları yer leş gibi kokar. Bu kokuya hızlıca alışın, dikkatinizi dağıtmasına izin vermeyin." diye uyardı Jhon.
İlerledikçe, bu tünellerin Robin'in bulunduğu yerin aksine çok farklı olduğunu anlamıştım. Duvarlarda hiçbir çizim ya da sembol bulunmuyor ve çevreyi berbat bir koku sarmalıyordu. Girişte bıraktığımız Slith ve Rich salınımlarının hissi azalmıştı. Mesafeyi beklediğimizden fazla açmıştık. Yuvanın aşağılara doğru uzanması Jhon'u da karamsarlığa sürüklemişti. Bunu hafifçe yaydığı salınımlarından hissedebiliyordum.
-" Lanet olasıca! Bu kadar derine kazmasının amacı neydi ki? Genelde sütun diplerine dev bir delik açıp yaşayan iblisler idi bunlar. Burada yaşayan oldukça tecrübeli olmalı. Derinlere indikçe salınımlarımız girişteki yoldaşlardan kopacak. Ama besinleri burada olmalı, daha derinlere kazmış olmaz!" diye serzenişte bulundu Jhon.
Zikzaklı ıslak tünelde yürümeye devam ediyorduk. Son keskin dönüşte minik bir alan bulduk. Kanat açışına izin verse de uçulamayacak kadar dar bir yer.
- " Burası kara şeytanın uyuduğu yer. Sırtını duvara verip kıç üstü oturup uyur. Kurnazca, evet kurnazca rakibini tam karşısına alıp zehirli salgısını bırakmak için oldukça uygun yer. Kendisini epey güvene almış bu iblis ama tahmin edemeyeceği şeyler de var." diye sırıttı Jhon. Alanın hemen köşesine yığılmış bir çok şey vardı. Sütun kökleri, çeşit çeşit yapraklar ve farklı canlı parçaları vardı.
-" Bu kökleri biz çıkartamıyoruz. Onun uzun ve güçlü dişleri bunları sökmek için uygun, şimdi bu kökü dışarıya sürükleyeceğiz. Clark, sen en önden git tünelin çıkışına doğru. Geldiğimizi haber ver. Ben ve Greg kökün yanlarından tutacağız. Jason sende ön tarafına geç ve ayaklarınla destekle taşıdığımız kökü, hadi!" dedi Jhon.
Bunları söylemesinin ardından zihnimde Kara şeytanı canlandırmıştım. Üç yoldaşın zor taşıdığı kökü tek başına sökebilecek güce sahip olması ve bulunduğumuz alana sırt üstü durabilmesinden dolayı vücudunun büyüklüğü bizim en az 7 katımız olmalıydı. Böyle bir rakibe karşı şansımız düşük olurdu. Neyse ki istihbarat doğru gibi gözüküyordu.
Geldiğimiz yönden geri çıkmaya başladık. Kökü zor olsa da taşımayı başarıyorduk. Boyutlarımız ne kadar küçük olursa olsun bacaklarımız oldukça güçlüydü. Clark'ın tam ortada giriştekiler ile bizim salınımlarımıza köprü oluyordu. Bu Jhon'un iyi bir taktiğiydi. Girişte bir sorun yoktu, en azından salınımlardan bunu anlayabiliyorduk. Jhon, Jason'un slalom yürüyüşüne karşı birkaç homurdanmanın dışında bir şey söylemedi. İlerledikçe gerginliğim azalmıştı, tünelin zikzaklı ve pis kokularından uzaklaşıyorduk. Rüzgarı hafifte olsa hissedebiliyordum, çıkışa yaklaşıyorduk. Jhon bir anda bulunduğu yerde durdu ve kökü bıraktı. Jason ve ben afallayarak kökü tutmaya çalıştık. Ama hissedebiliyorduk, bir şeyler ters gidiyordu.
2.3
- " Jason tünelden çıkar çıkmaz kara şeytanın dikkatini etrafında uçarak dağıt! Greg, sen benimle en önde saldıracaksın. Sakın alt bacaklarına yaklaşma oradan salgıladığı zehir çok etkili. Kahverengi bır sıvı salgılayabilir. Dikkatli olun!" diye bağırdı Jhon.
Yüreğim adeta heyecan ve korku kıskacı arasında sıkışmıştı. Soluk soluğa tünelin çıkışına koşuyorduk. Daha biraz önce Jhon'un kökü bırakmasıyla başlamıştı telaşımız. Sebebi ise Clark'ın köprü işlevini bırakıp çıkışa doğru korku salınımlarıyla ilerlemesi olmuştu. Jhon bunu derhal hissedip bizi arkasında sürükleyerek koşmuştu. Uçmaya yetecek kadar alan yoktu, dar tünelde hızlıca ilerliyorduk. Ve hissetmeye başladık. O kadar güçlüydü ki salınımlar... Korku,gerginlik,heyecan,terdirginlik,acı ne kadar duygu bütünlüğü varsa adeta yuvanın girişinden üzerimize akın etmeye başlamıştı. Çok yaklaşmıştık çıkışa, rüzgara ve düşmanla karşılaşmaya çok az kalmıştı.
, " Salınımlarını algılamayı derhal bırakın, rakibin kanatlarına yöneleceksin Greg. Dişlerinle Kara şeytanın kanatlarını koparmaya en azından uçmasını engel olmalısın. Jason Kara şeytanın etrafında uç ve fırsat bulursan antenlerine saldır. Sıkı durun ve korkmayın, yüreğinizde Eltanin'in kutsal ışığını barındırıyorsunuz. Savaşın ve korkmayın!" diye bağırdı Jhon. Sonra yuvanın girişinden çıktık.
Tellerimin aşkına! Bu da neyin nesi! Karşımdaki dev siyah iblisin boyutu adeta Lahit'le yarışacak derecede büyük. Dev kolları Rich ve Slith ile uğraşıyordu. Henüz oturma pozisyonuna geçmemişti. Henüz zehrini salgılamamıştı o vakit. Yaydığı titreşimler toprağı titretiyordu. Korkuyla olduğumuz yerde kaldık Jason' la. Yanımızdan ise biri süzüldü. Jhon, adeta bir süvari birliğinin lideri gibi atılmıştı. Direk iblisin üzerine doğru kollarıyla saldırdı. Bu gruba bir heyecan dalgası yaymıştı. Kendimi dev deliğin girişinden bıraktım. Kanatlarıma yüklenerek devasa iblisin arkasına yöneldim. Tüm grup savaşıyordu neredeyse. Taylor iblisin arkasında bir kanadını yakalamış dişleriyle delikler açıyordu. Kopartabilecek gücü yoktu. Hiçbir şey demeden diğer kanadına da ben dişlerimi geçirdim. Kara şeytanın önünde birer kollarını yormuş olan Rich ve Slith vardı. Onların yorgunluk salınımlarını hafiften hissediyordum. Jason şeytanın dikkatini dağıtmayı başaramıyordu. Şeytanın tellerine ise yaklaşamıyordu. Diğer iki kolunu Jason'a yönelttiği için, Jason yalnızca etrafında uçuyordu. Şeytan tüm dikkatini Jhon'a yöneltmişti. Jhon o kadar iyi savaşıyordu ki. Şeytanın bir koluna asılmış ve tüm gücüyle tek bir koluna odaklanmıştı. Şeytanın tiz çığlıkları eşliğinde, Jhon dişleri ve kollarının tüm gücüyle şeytanın kolunu koparmıştı. Kara şeytan artık zapt edilemez şekilde hareket etmeye başladı.
- " Kolunu kopardım, geri çekilin. Kara şeytandan uzaklaşın. Zehrini salgılayacak geri çekilin!" diye bağırdı Jhon.
Kara şeytan adeta ruhunu iblisler ele geçiriyormuş gibi çırpınmaya ve saldırmaya başladı. Ve kanatları, ah lanet olsun kanatlarını çırpmaya başladı. Taylor hemen ısırdığı kanadı bırakıp geri çekildi. Kara şeytan bu açıklığı kullanarak sol tarafına doğru hafifçe yükseldi ve tüm zehirli sıvısını salgıladı. Neyse ki Jhon'un talimatıyla şeytanın önünde kimse kalmamıştı, kalmamıştı değil mi? Clark! Clark, savaş esnasında yerinde durmuş kıpırdayamamıştı. Zehir tam da Clark'ın üzerine gelmişti. Clark o kadar keskin ve tiz bir salınım salgıladı ki tüm grup afalladı. Bir anda zihnimi ele geçiren bu acı çığlıklar kollarımın gevşemesine sebep oldu. Neyse ki Kara şeytanın kanadını dişlerimle sıkıca yakalamıştım.
Kara şeytan bir anda grubun afallamasından yararlanıp Jhon'a doğru saldırıya geçti. Son an da-Jason'ın yardımıyla- Jhon kara şeytanın dev dişlerinin arasından kaçındı. O sırada bir şeyler yapmam gerektiğini hissettim. Evet, şeytanın kanatlarını ısırıyordum ama elimden fazla bir şey gelmiyordu. Ama bir şeyi fark etmiştim, şeytanın kanadının altında bulunan yumuşak derisini hissettim. Tüm gücümle dişlerimi kanattan çekip bu yumuşak deriye geçirdim ve kanadı ellerimle tuttum. Kara şeytan öyle bir titreyip çırpıntı ki demek ki canı yanmıştı.
Yüzümde alaycı bir gülümsemeyle yükselmeye başladım. Dur bir dakika yükselmek mi? Lanet olsun! Şeytan uçmaya başlıyordu. Dişlerimi şeytanın yumuşak derisinden çıkaramamıştım. O an ki heyecanla tüm gücümü kullanarak ısırmıştım şeytanın yumuşak derisini.
-" Ah hayır! Yükselme ıhh, lanet lanet lanet..." diye bağırmaya başladım. Jhon ve diğer dörtlü yoldaş havalanmış bizi takip etmeye çalışıyorlardı.
Kara şeytan o kadar çılgın uçuyordu ki her sütuna ve büyük kaidelere çarpıyordu. Beni sırtından atabilmek için her şeyi yapıyordu. Tesadüf müdür bilinmez ama bende kara şeytandan kurtulmak için çırpınıyordum. Sağ dişimi çıkarmıştım ama soldaki dişim yalnızca ete değil altındaki bir yumuşak organa takılmıştı. Ne kadar kendimi geriye atmaya çalışsam da çıkartamıyordum. Kara şeytan artık tamamen kontrolden çıkmıştı. Gördüğü her şeye sertçe çarpıyor ve beni ezmeye çalışıyordu. Ben ise avazım çıktığı kadar;
- " Lanet olasıca! Yardım edin, lanet olsun ıhh! Çok hızlı uçuyor ııı yardım edinn." diye bağırıyordum. Korku salınımlarımı çevrede ki her türdeş duymuş olmalıydı.Bu, kovuğun güney batısında bizim grubumuzdan başka hiçbir türdeş yaşamıyor olduğunu kabul etmezsek olasıydı tabi.
Jhon ve ardındakiler bize yetişmek için çabalıyordu. Jhon hepsinin önünde daha hırslı bir şekilde uçuyordu. Onun güçlü salınımlarını zihnimde hissediyordum. Beni kaybetmek istemeyişini hissediyordum. Bunu beni önemsediği için mi yoksa grubun ve kendisinin namına zarar gelmesin diye mi hissettiğini anlamamıştım. Peşimdeydiler, geç de olsa yardım etmek için. Sürükleniyordum, aslında göremiyordum. Kara şeytan artık kontrolden çıkmış saçma sapan slalom çiziyor bir oraya bir buraya çarpıyordu. En sonunda farklı bir şey yaptı. Yükseldi. Ah evet yükselmeye başlamıştı. Kendi etrafında dönerek yükseliyordu. Yağmur damlaları kanatlarımı ıslattığı için -yağmur yağmaya başlamıştı- artık uçma ihtimalim kalmamıştı. Ve kara şeytan son kozunu ve çırpınışlarını sergiliyordu. Rüzgara ve yağmura inat tek kanadının gücüyle yükselmeye devam ediyordu. Sol dişimi hissettim. Korku artık vücudumu terk etmişti. Yalnızca ölüm korkusunun eşiğinde olacak bir şeydi bu duygu ;Çaresizlik, bir an da çevremi sarmıştı. Son bir gücümle sol dişimi çıkarmaya çalıştım. Saplandığı yerden hafifçe oynadı ve sonra yüksekten hızlı bir düşüş başladı. Dişlerim de Kara şeytanın kanıyla beraber kontrolsüz düşüşüm başladı ve son defa zihnimde bir şeyi anımsadım. Bilincimi kaybetmiş ve karanlığın esiri olarak hızla düşerken hatırladığım şeyler zihnimde canlanmaya başladı;
Ölümün gücü aydınlıkla sınırlıdır.
Yalnızca gücü, aydınlığın yitip gitmesine sebep olur.
Oysa karanlık hep oradadır;
Ölümde de Yaşamda da.
Ve her şey karardı.
İKİNCİ KISIMIN SONU.
29.03.2020
Yorumlar
Yorum Gönder